top of page

Kibar bir Uzakdoğu şehri: KYOTO


Uzakdoğu ülkelerinin en çok merak ettiğim ülkeler olduğunu söyleyebilirim. Çekik gözleri mi, inanışları mı, uzak olmaları mı bilmiyorum beni çeken. Ama en çok görmek istediğim ülkeler arasında ilk 10da birkaç tanesi uzakdoğu ülkesidir.

İlginçtir, Japonya bunların içinde değildir. Senelerdir hiç merak etmedim Japonya'yı.

Seneler önce Lions klubun bir sınavı ile yaz kampı alternatifleri sunulduğunda Japonya ile İsveç arasında kalmış, İsveç'e bir daha ne zaman gidicem diyerek (kuzey İsveçten bahsediyorum, Stockholm değil) Japonya'yı elemiştim.

E madem bayılmıyorsun, ne işin vardı Japonya'da diyenlere, hayat gezene guzel diyorum. Gezme fırsatı varsa mutlaka değerlendirmek lazım diyorum.

Pişman mıyım? HAYIR!!!

Benim de elime böyle bir fırsat geçti ve bir haftayı değerlendirmenin daha güzel bir yolu yok dedim.

Asıl rotamız Tokyo idi. Ancak Tokyo'nun bir hafta geçirilesi bir yer olmadığını

düşündüğümüzden öncesinde Kyoto'da bir kaç gün geçirelim dedik.

THYnin Istanbul-Osaka direkt uçuşu sayesinde bu planı uygulamak daha da kolay oldu.

Nisanın ilk iki haftası Japonya'da Sakura zamanı olarak biliniyor. Sakura ingilizce Cherry Blossom demek. Türkçesi Kiraz Çiçeği..

Sakura zamanının en gözde mekanı Kyoto olduğu için Kyoto'daki oteller ya dolu ya da çok pahalıydı. Bu yüzden otelimizi ShinOsaka istasyonunun dibinde seçtik. Hotel Laforet ShinOsaka. Osaka ve Kyoto birbirine 30 dakika uzaklıkta olduğu ulaşım çok rahat oldu.

Bu arada ufak bir hatırlatma, japonyadaki tur ve otellerinizi ayarlarken booking.com yerine japanican.com sitesini kullanırsanız daha avantajlı fiyatlandırma ile karşılaşırsınız.

Rehbersiz seyahat etmenin verdiği alışkanlıkla son dakikaya kadar otel ve uçak haricinde herhangi bri organizasyona girmedik. Daha sonra dilini ve alfabesini hiç bilmediğimiz bu ülkede kısa zamanda çok yer görebilmenin tek yolunun bir rehberle hareket etmek olduğunu farkettik tabi ancak, artık bir rehber tutmak için çok geçti.

Ama şansımız yaver gitti.

Gönüllülerde oluşan bir grup üniversitelinin kurduğu Good Samaritans klübünü bulduk.

(http://www.geocities.jp/goodsamaritanclub_hp/index.html)

Bu arkadaşlar tamamen ücretsiz, gelen turistlere istedikleri yerleri gezdiriyorlar, şehri tanıtıyorlar. Karşılığında sizle beraber geçirdikleri süre içerisindeki yemek ve yol masraflarını karşılıyorsunuz. Şehrin tamamen yerlisi bir genç ile bütün gün geziyorsunuz yani. İki günlük Kyoto gezimizde bize toplam 3 "Samaritan" rehberlik etti. Her biri birbirinden sempatik 3 genç.

Yuka ile ilk durağımız Kiyomizu Tapınağı.

Kiyomizu-dera Kyoto'nun doğusunda bulunan bağımsız bir budist tapınağı. Antik Tokyo'nun tarihi anıtlarından biri olan tapınak, UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış. Bizim olduğumuz sirada pespembe olan kiraz çiçeği ağaçları eylul ekim aylarında da kırmızı baskın bir hal alıyormuş. O zaman da gelip göresi geliyor insanın.

Kiyomizu tapınağından çıkıp tekrar yola doğru yürüdüğünüzde sağlı sollu envai çeşit şeyler satan dükkanlar var. Kyoto'nın çanak çömlek olayı çok meşhurmuş. Belki de hayatınızda hiç ihtiyacınız olmayacak olan ama şıklığına muhakkak kapılacağınız kaplar, fincanlar, tabaklar burada. Çubuk tutucular, sake bardakları, gibi ufacık aksesuarlara kaptırmamak mümkün değil.

Bir belediye otobusune binip Heina Shrine'a gidiyoruz. Belediye otobusleri icin günlük aldığınız bilet butun gun gecerli. ama hangi durakta hangi otobuse bineceğinizi bilmeniz gerekiyor tabi. Bu tip kucuk ayrıntılar ile vakit harcayabileceğiniz durumlarda rehbersiz bile gezebilirsiniz aslında Kyotoyu.

Japonya'da budizmden sonra oldukca yaygın olan din Şinto. Şinto ikinci dünya savaşına kadar resmi dinmiş ancak daha sonra popularitesini yitirmiş. Budizm tapınaklarına Temple, Şinto tapınaklarına ise Shrine deniyor. Shrine'ların en belirgin özelliği girişlerinde bu büyük Torii'lerin olması.

Heina Shrine'in arkasındaki geniş bahçede de dolaştıktan sonra rehberimizi Yuka bizi Marinoya devrediyor.

Marino ile ilk durağımız Kinkakuji Tapınağı. Nam-ı Diğer Golden Pavillion.

Aslı 1300lu yıllarda yapılmış ancak 1400lerdeki savaşta kısmen yanmış, 1950de de tamamen yakılmıs. (Çılgın bir rahip bilerek yakmış tapınağı, sonra akıl hastanesine kapamışlar hatta)

1955lerde tekrar yapılırken altın kaplanmış. En alt katının kaplanmamış olmasını birkaç nedene bağlıyorlar: Birincisi, bitmemişlik, tamamlanmamışlık budizmde önemli. Asla hiçbir şey mükemmel değildir öğretisi ile ilgili sanırım. İkincisi, tapınağın göle yansımasına baktığınızda en alttaki kısım altın kaplı olmadığı için havada dururmuşcasına güzel bir görüntü oluyor. Üçüncüsü, belki de en muhtemeleli, paranın bitmiş olması :)

Kinkakujinin çıkışında yakınlarındaki Zen isimli bir restaurantta Udon Tempura yiyoruz. Udonun (kalın makarnaya benzetebilirsiniz) tempura karides, balık, tavuk... herseyi yiyebilirim. Ama ortama bir yumurta katmalarına bünyem izin vermiyor sanırım. Yumurtasız bir versiyon yiyorum ama Marino alışkanlıklarına uygun olarak yumurtalı bir versiyon seciyor.

Yemek çıkışında Sakura için kurulmuş panayırın yanından geçiyoruz. Boğazıma kadar tok olmasam burdaki tezgahlarda satılanların da yarısını yerdim eminim.

Bundan sonraki durağımız Nishiki market.

Burasını upuzuuuun bir kapalıçarşı gibi düşünün. Tek bir koridordan oluşuyor ve bu koridorda sağlı sollu yiyecekçiler var. Kyoto'nun Mutfağı olarak biliniyor. Yemek isteyeceğiniz ve belki de istemeyeceğiniz her şeyi burda bulmak mümkün. Bu mekana geldiğinizde aç olmanızda fayda var. Yoksa her şeyde gözünüz kalıyor.

Nishiki marketten sonra istikametimiz Pontocho. Burası geleneksel çay evlerinin ve geyşaların bulunduğu mekan. Geyşa diyince aklınıza fahişelik gelmesin lütfen. Geyşalar eğlendirmeyi sanat edinmişler. Yıllar öncesinde bu "eğlendirmeye" sex dahil olsa da artık geyşa kavramı ile fahişelik yakın anlamlı düşünülmüyor.

Marino bizi alışveriş yapmamız için bir Uniqlo mağazasına bırakıyor. Alışveriş için yanıp tutuşsanız da standard bir japon mağazasından eğer çok ufak bir tip değilseniz kıyafet vs anlamında yapabileceğiniz çok fazla bir alışveriş yok zaten. Ama gadget ve incik cıncık şeyler konusunda bir numara olduklarını söyleyebilirim. Ufacıkmış gibi görunüp bir dehliz gibi sizi içine alan bu dukkanlardan ihtiyaç duymadığınız saçma sapan bir sürü şey alabilirsiniz:)

Akşam yemeği için nerede yesek sorusuna Marino Kyoto Station diye cevap veriyor. Metro istasyonunda yemek yemek çok saçma görünse de, gerek Kyotoda gerekse bir çok büyük şehirde Japonlar yer altında ayrı bir dünya kurmuşlar. Kyoto istasyonu insanların önlerinde kuyruğa girdiği restoranlar ve onlarca dükkanlar dolu bir alışveriş merkezi aynı zamanda. Bütün restoranların önündeki kuyruk bizi biraz bezdirdi, yol üstünde ayaküstü bir şeyler yiyerek geçiştirdik.

Ertesi gün Kyoto'nun içinde daha fazla tapınak görme şansımız vardı. Ama belli bir noktadan sonra bütün tapınaklar birbirine benziyor sanırım.

İçlerinden bir tanesi sadece görsel bir şölen olduğu için onu görmek gerekiyor diye düşünüyorum:

Fushimi-inari shrine. Bugunku rehberimiz 19 yaşındaki Shingo, bizi buraya götürüyor.

Inari pirinç tanrısı olarak biliniyor. Japonya da iş dünyasının da en önemli tanrısı olarak düşünülüyor. Bu yüzden bütün iş sahipleri şükranlarını sunmak için buraya yeni torii'ler bağışlıyor. Bu şekilde birbiri ardına dizilmiş bir torii tüneli ile karşılaşıyorsunuz.

Kyotodaki ikinci ve son günümüzde bir de Arashiyama bölgesini görmeye gidiyoruz. Trenle yarım saat kadar uzaklıktaki bu bölgede küçük bir kasama var. Bir tapınak tabi ki var. Ama görmeye geldiğimiz asıl şey tapınak değil, onun hemen arkasındaki bambu ormanı.

Bambu ormanının içinden başlayan yürüyüşümüz, nehir kenarında devam edip şehirde sonlanıyor. Keyifli bir saat geçiriyoruz.

Kyoto'da daha görülesi çok yer var. Örneğin eski imparatorluk sarayına gitmedik bile, önceden rezarvasyon yapılması gerekiyormuş. Burada yazdıklarımın dışında bir sürü başka tapınak da var ancak belli bir noktadan sonra enterasanlıklarını yitiriyor sanırım.

Kyoto sokakları keyifli. Bizim bulunduğumuz ilk gün nisan ortası olmasına rağmen çooook soğuktu, ertesi gün de bahar havasıydı ama genel olarak yürünerek gezilesi bir şehir.

Bunları da sevebilirsiniz:
bottom of page