top of page

İskoçya'nın İncisi - EDINBURGH


Ufak bir ülke değil İskoçya.

78bin km2ye yayılmış, etrafında bir sürü adayı da düşünürsek öyle bir haftada falan gezilebilecek bir ülke hiç değil. Bizim en büyük eksikliğimiz zaman kısıtı nedeniyle adaları dahil edecek bir program yapamamış olmamızdı. Her zaman bir ülkeyi gezmek için güzel bir bahanem oluyor bu şekilde :)

 

Başkent Edinburg (Edinburgh olarak yazılır, İskoçlar tarafından Edinbrah olarak okunur) gezilesi, dolaşılası, her restoranına ve barına uğranılası bir şehir. Topu topu iki gün geçirebildik Edinburg’ta ama daha sakin, tadına vara vara, dinlenerek 4-5 gün de güzel gider bu şehre.

Bu şehirde bulunmak için en doğru zaman ise Ağustos. Fringe denilen Edinburg Festivali kapsamında bütün şehirde yüzlerce etkinlik var. (Festivalin kataloğu olarak edinebileceğiniz dergi nerdeyse bir parmak kalınlığında.) Özellikle kalenin avlusunda yapılan The Royal Edinburgh Military Tattoo gösterisini izleyebilmek için tek şansınız da bu festival.

Edinburg’ta kaldığımız ev, Edinburg Kalesinin tam yanıbaşında küçük bir apartman dairesi idi.

Kale burnumuzun dibindeydi ancak, şansımıza o gün saygıdeğer hazretleri Kraliçe 2. Elizabeth parlemento açılışı için şehirde olduğu için kalede olan tacın one götürülmesi gerekiyordu. Bu o kadar basit bir şey olmamalıydı tabi. Kalenin girişinde yaklaşık yarım saat bu törenin gerçekleşmesini bekledik.

ST Giles Cathedral

Edinburg’a hayaletler şehri de denebilir. Şehirdeki hemen hemen bütün binalarda bir hayalet hikayesi var. Barların bazılarında hala orada hayaletlerin gezindiği hikayeleri bile dolaşıyor. Bu hayalet kimliğinin de turistik amaçlı kullanmasını bilmiş İskoçlar. Royal Mile’ın üstünde de reklamları olan bir çok şehir turları var. Bunların bazısı ücretsiz standart yürüyüş turları. Kimisi de hayalet temalı daha eğlenceli turlar. Bu sebeple şehri dolaşırken ortalıkta cadılar bayramışcasına giyinmiş bir takım insanları peşlerinde bir grup turistle görürseniz şaşırmayın. Hatta vaktiniz varsa bence siz de birine katılın.

Bu cadde bir ileri bir geri gitmek tabi ki şart ama Edinburg’un başka çekici sokakları da var. Mesela Grassmarket, mesela Victoria Caddesi.

Grassmarket şehrin başka bir turistik noktası. Bu meydanda her cumartesi günü kurulan pazarda paelladan macarone’a her türlü tadı denemek mümkün. Cıvıl cıvıl bir bölge burası. Ortadaki pazar yerine bakan barların bahçelerinde yemek yemeye değmez ama iki yudum bir şey içmek için çok keyifli bir yer. Hele hava yağmurlu değilse

Eski şehir ile yeni şehri ayıran demiryoluna parallel Princes Caddesi tam bir alışveriş caddesi. Bu cadde üzerinde başka yapılacak ne var derseniz Scott Monument’in tepesine çıkıp şehrin her noktasına hakim olacak panoramic fotograflar çekebilirsiniz. Varılan sonuç mükemmel ancak 287 basamaktan oluşan bu çıkışın (ve inişin) birak klostrofobik olduğunu söylebilirim. Bakınız şekil 1a’daki video :)

Müze anlamında iki tane güzel mekan var Edinburgh’ta. Biri National Museum of Scotland, diğeri National Portrait Gallery. İkincisinde çok başarılı bir fotoğraf sergisi vardı biz ordayken.

Aktif olarak kullanılmasına rağmen ziyaretçilere de açık olan bir yer de Parlamento binası. Tabi adamların ufak bir grup parlementosu olduğu için devasa bir binaya da gerek duymadan şehrin merkezine kondurmuşlar bu yapıyı.

Ziyaretimiz sadece Edinburg ile kısıtlı kalıyor olsaydı muhtemelen Scottish Whisky Experience’a da giderdik ama yol boyunca fazlasıyla tadım yapacağımızı düşündüğümüzden pek gerek görmedik.

Pazar yerleri gezelim yola çıkıp internette "Edinburgh Market" diye bir siteye uyup olay yerine gittiğimizde öyle bir pazarın artık olmadığını, sadece ekmeklerini satmaya çalışan bir adamın olaya tutunduğunu farkettik. Benden uyarması, yok öyle bir pazar.

Ancak her cumartesi kurulan "Farmers Market" var. Kalenin arka tarafında 10-12 standlık küçük bir pazar burası da.

Gelelim Edinburg restoranlarına. Eğer güzel, lezzetli bir yerde yemek yemek istiyorsanız, özellikle Cuma ve Cumartesi günlerinde rezervasyon yapmadan hiç şansınız yok diyebilirim. Hatta Castle Terrace Restaurant gibi bir yerde yemek gibi bir fantaziniz varsa 4 ay öncesinden rezervasyon alıyorlar.

Öğlen yemeğini herhangi bir yerde fish & chips, haggis (İskoçların bir nevi kokoreçi – yemeden geçmeyin) yiyerek geçiştirebilirsiniz. Ancak akşam yemeği için deniz mahsulleri ya da et restoranları için önerilerim olabilir.

Bunlardan biri WhiskiRooms, diğeri ise Michael’s Steak and Seafood Bar Her ikisi de çok başarılı iki mekan. Şiddetle tavsiye ederim.

WhiskiRooms

Michael's Steak and Seafood

Michael's Steak and Seafood

Michael's Steak and Seafood

Yemek sonrası barların birçoğu çok keyifli yerler. Hemen hepsinde canlı müzik var. Müzik olmasa da ortamı itibarıyla kendine çeken iki barı özellikle sevdim: 450 senelik bir bar olan The Last Drop ve Doric.

GreyFriars Bobby de bunlardan biri. O tarafa gidince, barın arka tarafındaki mezarlığın girişine uğrayıp oraya isim veren Bobby'nin mezarını ziyaret edip ve hikayesini öğrenin derim.

Caz seviyorsanız şehrin caz barı olarak geçen TheJazz Bar’ı ise malesef tavsiye edemiyorum. İnsanların konuşma sesleri müziği bastırıyordu zira.

Şehir hayatından biraz sıyrılıp kendimizi yollara veriyoruz. Highlands bizi bekler.

Bunları da sevebilirsiniz:
bottom of page