Vik'e geldiğimizde zaten akşam olmuştu. O yüzden tek derdimiz geceyi geçireceğimizi bir yer bulmaktı. Vik etrafında neler var diye bakma işini ertesi güne bırakmıştık.
Sabah ilk iş, Vik'e gelmeden hemen önce yer alan Reynisfjara yolunu tutuyoruz.
Benim asıl derdim yılın bu mevsiminde, sabahın bu saatlerinde bu bölgede daha çok görülme ihtimali olan Puffinleri görmek. Ama bu kadar olasılığı üstüste gelmesinin gene de 100%ü yakalamak demek olmadığını ispat ediyoruz. Görüntü olarak penguenleri andıran ama surat ifadesindeki hüzünle kalbimi çalan bu kuşları sadece fotoğraflarda ve buzdolabı mıktası olarak dükkanlarda görmekten ileri gidemiyorum bütün seyahat boyunca. Zaten kuş izleme hobisi olamayacak sabırsızlıkta bir insan olduğum için, hiçbir yerde yeteri kadar uzun vakit geçirmemiş de olabilirim bu bakımdan :)
Reynisfjara sadece puffinler için değil, İzlanda'nın çoğuna hakim siyah plajlarda yürümek için de uygun bir mekan. Buradaki mağara çevresi oluşumunu ve simsiyah plajı görmeden geçmediğimiz için mutluyum, puffin olmasa da.
Vik'ten sonra doğuya doğru hareket ediyoruz. Amacımız saat 11de başlayan Buzul yürüyüş turu için zamanında Skaftafell'de olmak. Ancak vardığımızda turun çoktan dolduğunu öğrendiğimiz için, tur ertesi güne kalıyor. Aradaki zamanı yakınlardaki Svartifoss'a yürüyüş yaparak dolduruyoruz. 64. enlemde ter içinde kalacağımı düşünmezdim, ancak 45 dakikalık tırmanışın sonunda şelaleye vardığımızdaki serinlik ve manzara o yorgunluğa değdi.
Geri dönüp bu sefer yarım saat uzaklıktaki Jökulsárlón'a geçiyoruz. Zodyakla buzullarla dolu gölün içinde dolaşmak için rezervasyonumuz var. Ancak, kötü şans burada da peşimizi bırakmıyor. Buzullarda peşpeşe büyük kopuşlar yaşandığı için o günkü tüm turları iptal etmişler. Aynı mekandaki diğer organizasyon şirketine ertesi gün için rezervasyon yapıp, Skaftafell'deki kamp alanına dönüyoruz. Kamp alanına kayıt yaparken, girişteki kadın bu sene Türkiye'den gelen ilk kişiler olduğumuzu söylüyor. Geçen sene oldu mu ki diye sorunca cevapsız.. :) Bizim insanımız gezdi mi turla gezer, hotelde ya da hostelde kalır genelde. Buralardaki tek Türk olmamız beni hiç şaşırtmıyor.
Kamp alanı inanılmaz geniş. Kamp sandalyelerimizde şarabımızı yudumlayıp akşam güneşinin keyfini çıkarıyoruz.
Ertesi gün, kamp alanının ordaki kahvaltıdan sonra aynı yerde olan buzul yürüuyüşü tur şirketine geçiyoruz. Yanımızda getirmediğimiz için ordan kiraladığımız yağmur pantolonları, ve düşmeyelim diye verdikleri çivili kramponları alıp İtalyan rehberimiz Niko eşliğinde 15 dk ötedeki buzullara gidiyoruz otobüsle.
Buzulları ilk gördüğümde beyaz olanların buz, kahverengi olanların ise kaya olduklarını düşünmüştüm uzaktan. Alakası yok. Her yer buz.
Aradaki siyah görüntüler sadece bölgede yaşanmış yanardağ patlamalarından geen küllerin buzların arasında kalmasının sonucu. Nerdeyse deniz seviyesinde olduğumuzu düşünürken, bulunduğumuz yerdeki buz kalınlığının 100mt civarı olduğunu öğreniyoruz. Tepelerde ise 400mt.
Kışın ortalama 20-25mt kar yağıyormuş. Yazın ay ortalama 7-8 mt'lik bir erime gerçekleşiyor buzullarda. Küresel ısınmayı burada biraz daha şiddetli hissediyorsunuz. Bazı yerlerde gölcüklerin ortaya çıkması erimeyi hızlandırıyor tabi ki. Küresel ısınmaya hala inanmayanlara gelsin.
İzlanda'dada çok sayıda film çekilmiş. Batman Begins'ten, Star Trek'e kadar. Ancak Hollywood, bu filmlerin çoğunda dünyada değil, uzaydaki bir yer olarak kullanmış İzlanda'yı. Gerçekten de bu dünyanın dışından bir görüntüsü var buranın. Üzerinde ayakta Svínafellsjökull buzulu da Interstellar'da Buz Gezegeni olarak gösterilen yerin ta kendisi. Ama bahsettiğim dünyadışı imajı sadece buzullar için değil, bütün ada için geçerli.
2.5 saatlik buzul yürüyüşünden sonra Jökulsárlón'a gidiyoruz tekrar. Jökulsárlón buzulların denizle birleştiği bir yer.
Buzullardan kopan parçalar buradan sürüklenerek önce göle ordan da denize sürükleniyor. Saatlerce izlemeye değer.
Ve önceki gün başaramadığımız zodyakla lagun gezisini bu sefer başarıyoruz. Göl diye gezindiğimiz yerlerin 30 sene önce olmaması ayrı bir hikaye. Buzullar deniz kenarından giden yolun dibine kadar geldiği için arkadaki dağlar görünmüyormuş. Şimdiye yarısından çoğu su olmuş bile..
Zodyak turumuzu 3:30 gibi bitirip tekrar yola düşüyoruz. Amacımız Höfn civarı bir yerde bir şeyler atıştırmak.
Doğuya devam